09.11.2020
Z5
MİKROFON SON KEZ (!) ÖĞRENCİLERDE!!!
Kampüs Mikrofon Sona Erdi.
Kampüs mikrofon son gününde Osmangazi Üniversitesi öğrencileri ile başladı. “Yeni oluşumda ulaşılabilirlik artmaya başladı. Sosyal alan azalmış gözükse de workshoplar, söyleşiler arttı; uzaklar da yakın oldu. Pandemi öncesinde fiziksel bağlamda kurulan etkinlikler online ortama taşındı. Pandemi ile eve kapanma sürecinde herkes kendini geliştirmeye başladı ve belli yarışlar başladı. Orda bulunmak için katıldığımız etkinlikler arka planda açıp dinlediğimiz etkinliklere yerini bıraktı. Kişiden kişiye değişen bir durum bu da mekansal deneyimimizi etkilen değiştiren bir değişim.” diyerek sözlerine başlayan grup mekânsal olarak bu durumu incelemeye koyuldu. Mekan gerçekten bizim algılayabildiğimiz türde sınırları olan boşluk mu? sorusunu yönelttiler. Ve mekanın kendi içinde üst üste çakışmaları olan kendisinin dönüştürülebilir olduğunu tanımladılar. Paradigma kaymasının dönüşümün habercisi olduğunu söyleyen grup şu şekilde ekledi: Mekanların ritimleri farklı zamanlarda farklılık gösteriyor. Pandemi döneminde bademlik ıssız kaldı ve ritmi yok diyemeyiz değişti yavaşladı biraz daha sakinledi. Ritmin değiştiği oluşum içerisindeyiz. Sanal ortamda fiziksel olarak bulunmadan tasarlamaya başlıyoruz. Bir alan bir boşluk kullanıcının varlığı ile var olmaz mı? Mekanı sadece tuğlaların var ettiğini düşünüyoruz ama sosyal medya da bir mekan. Pandeminin getirdiği bu yeni durumlara ve mekânsal algılayışlarla ilgili sözlerine şu şekilde son verdiler: Her yeni yıkımın getirdiği oluşumlar ve potansiyeller var.
Daha sonra İstanbul Arel Üniversitesi öğrencileri planlamanın mimariye, mimarinin ise dolaylı ve doğrudan etkilerinden söz ettiler. Kent kavramı ile söze başladılar ve kenti ele alışımızı sorguladılar. Kimlik kavramını tartışarak kültür ve kent hafıza mekanları üzerinde durdular. Planlamada yaşanan sorunların ele alınmasını ve planlamanın dolaylı olarak da mekanın insan üzerindeki etkilerini tartıştılar.
Daha sonra Tasarımcının Coğrafyası başlığı altında bir sunum sergileyen Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencisi Güney Gürsu Tonkal, ekranlaşan dünyadaki sınırlar, dijitalleşme üzerinde durdu. Bu dijitalleşmenin coğrafya ve mimarlık üzerindeki etkileri, genişlemeleri, kopmalar ve bağlardan bahseden Tonkal, mimarlık coğrafyasının dijital ve gerçeklik arasında iki uzamda esneme gösterdiğini söyledi. Sözlerine arabulucu tasarım hakkındaki görüşleri ile son verdi.
Kampüs mikrofon gibi bir başlık altında böyle bir platformda öğrencilere söz hakkı tanındığı için festival ekibine teşekkürler…
2020 yılında kurulan İBB İstanbul EuroVelo; Merve Akdağ Öner ve Engin Aktürk Koordinatörlüğünde, katılımcılar Kentin su coğrafyasını takip eden Yarımburgaz, Sazlıbosna, Sazlıdere rotasını izlenmek için yola koyuldular. Festival kapsamında, İstanbul’un keşfedilen ilk yerleşim alanı olan Yarımburgaz’dan başlayarak Sazlıbosna Köyü’nde sonlanacak 20 km’lik rota 10 kişilik küçük bir ekiple sürülerek çevrim içi olarak paylaşıldı. Etraftaki peyzaj ögeleri ve kültürel varlık değerleri de incelenerek yapılan yayın The Circle Youtube hesabından canlı olarak festivale aktarıldı.
Tur ekibi Yarımburgaz Mağaraları'nda! Tur ekibi Kültür Varlıkları Dairesinden Arkeolog Zeynep Kelpetin'i dinledi ve Merve Akdağ Öner İBB Eurovelo'nun bu bölgedeki çalışmalarını bizlere aktardı. Ekip Şamlar Köyü’ndeki canlı yayın ve yemek molasından sonra Bathonea Antik Kentine doğru yola çıktı. Burada Yayında yaşanan küçük aksaklılardan sonra Uzman Arkeolog Selen Kanat'tan Bathonea'yı dinledik. Rotanın son durağından sonra tur ekibi Yenikapı bisiklet evine dönüp açık rotalarını tamamladılar.
Açık rotanın canlı yayınına sonradan the circle youtube hesabından ulaşabilirsiniz.
3 gün süren atölye çıkan ürünlerin senaryolaştırılması ile sunuldu. Yürütücülerin soruları ile beyin fırtınasıyla başlayan atölye katılımcıların fikirleri, tasarımları dahil olarak tamamlandı. Tasarım arşivini oluşturmak için el kitabı oluşturulacak.
Tasarımlar
Zehra Suner – Acil Erişim ve Yaşam Merkezleri
İrem Kalaycı – Afet Sonrası Mekan Tasarımı
Melike Güler – Sığınak
İpek Eştürk – Kompakt Eğitim ve Mesafeli Sosyalleşme
Arda Bekgöz – Kırılma Noktaları / Mekandan Mekansızlığa Geçiş : Parazit Yapılar
Burcu Kiriş – Deprem Yaşam Alanları
Ramazan Mert Çepni – Yer Altı ANI
Tasarımların ayrıntılı haline https://app.mural.co/invitation/mural/addoffice0257/1607109564699?sender=u5910c0749843198611d02595&key=b4ae99b0-93bc-458c-a358-495dd820dbda adresinden ulaşabilirsiniz. Çok keyifli bir atölyeydi. Tüm katılımcılara ve yürütücülere teşekkür ederiz. Bir başka etkinlikte görüşmek üzere.
ODTÜ Studio V, tasarım ve mimarlığı odak alarak entellektüel ve sosyal gelişim sağlamak ve aynı zamanda kollektif bir ortamda yenilikçi fikirler üretmek hedefleri üzerine kurulmuş bir topluluk.
‘‘Yarın için salgın günlerini izlemek’’ başlığıyla salgın ile başlayan yeni normallerimizi tartışmaya açtılar.Bu yeni normallerin bizi nasıl etkileyeceği , bu dönüşümler uygulanmadan artık eskisi gibi olunabilir mi? Ya da salgın sonrası nasıl olmalı? sorularını sorarken karşılarına çıkan bazı kavramları irdelediklerini ve bunları bizimle paylaşmak istediklerini söylediler.
Salgın öncesini ve sonrası normal yaşam pratiklerimizi göz önüne getiren kısa bir video ile sunumlarına başladılar.(Bu linkten videoya ulaşabilirsiniz https://www.youtube.com/watch?v=aZrk5pNLt3E&ab_channel=StudioVODT%C3%9C )
‘‘Kendi aramızda bile konuşurken sürekli salgın günlerini izlediğimizi ve geleceği düşündüğümüzü fark ettik,sürekli öncesini ve sonrasını karşılaştırıyorduk’’
Stuio V ekibinin kurduğu bu cümle üzerine düşündüğümüzde hepimizin fark etmeden ortak bir paydada buluştuğunu hissettik. Bu cümle hepimiz evlerimize kapanmışken ve toplumsal iletişimimiz kısıtlanmışken bile içinde bulunduğumuz pandemi mekanlarının bizi yönlendirmesi sayesinde aynı şeyleri umut eder hale geldiğimizi gösterdi.Bulunduğumuz durumu öncesi ve sonrası olarak ikiye ayıran Studio V ekibi analiz ettikleri pandemi durumlarını kendi yaşamlarından kesitlerle mekansal ve kişisel olarak ele aldıkları sunumla bize gösterdi.
‘‘Eskiden Kordon’da gezerken denize bakardım artık insanlara bakıyorum’’
Mekanla kurulan ilişkinin eski yaşamla karşılaştırılamaycak kadar değiştiğini , mekanın anlamının yeniden ve yeniden üretilmeye başladığını ve ‘mekan’ kavramının elverişli bir boşluk olduğunu ,bizim bu boşluğu daha iyi yönlendirebileceğimizi hatırlattı.
Sunumlarında ayrıca efektliğini yitiren ve atıl duruma düşüren kamusal alanlardan,bu mekanların salgın zamanında nasıl değiştiği ve sonrasında nasıl değişeceği sorularını katılımcılarla birlikte irdelediler.
Geçtiğimiz sene “Plan B: Akıntıya Karşı Bir Mimarlık Okulu" konulu 2019 Ytong Mimari Fikir yarışması ile bir araya gelen Semra Uygur, Melike Altınışık, Celal Abdi Güzer, Ömer Selçuk Baz ve Nevzat Sayın’dan oluşan ekip, “Paradigma Kayması”ma (da) Karşı bir Mimarlık Okulu başlıklı etkinlikte tekrar bir araya geldi. Moderatörlüğünü Neslihan Şık’ın yapmış olduğu panelde öncelikle yarışmada eşdeğer ödülü kazanan projelerin sunumu ile söze başlandı. Katılan projelerin benzer eğilimler gösterdiğini söyleyen Şık, bu eğilimlerin çoğunda görülen gezme eylemi üzerinde durarak pandemi koşullarındaki mimarlık eğitimini, mimarlık nasıl öğreniliri ve nasıl öğretiliri tartışacağız diyerek sözü Abdi Güzer’e bıraktı. “Katılımcıların çoğu yerinde durmayan sürekli gezen bir proje ortaya çıkarırken tam aksine evlerimize kapandık. Orada hayal edilen öne çıkarılan her şeyin tam tersi oldu. Bu da bazı açılımları beraberinde getirdi. Böyle bir duruma hazırlıksız yakalandık. Elimizdeki var olan eğitim modellerini uygulamaya çalıştık.” diyerek ders işleyişindeki altyapı, proje konusu, ders işleme biçimi konularında bir değişime uğradıklarından söz etti. Uzaktan eğitimin yeni deneyimler sağladığını, pandeminin fiziksel sınırları ortadan kaldırmaya başlayarak öğrencilerin çeşitli imkanlara ulaşımının eşitlendiğini söyledi. “Özetle yeni döneme girdiğimizi gösteriyor. Girmiştik aslında ama farkında değildik. Pandemi bir kırılma yarattı ,eskiyle yeniyi fark etmemizi sağladı ,mimarlık eğitimini sorgulamaya yönelik. Bir süre daha konuşacağımız ,sonrasında değişime ve yansımaya açık bir ortam. Salgın bazı şeyleri görünür kıldı ve yeni tartışma başlıklarını ekledi.” diyerek sözü Nevzat Sayın’a bıraktı.
Sayın, stüdyo merkezli, fiziksel çalışmaya yatkın olduğunu ve uzaktan eğitimi bir eksiklik olarak gördüğünü söyleyerek sözlerine başladı. “Her öğrencinin bir masasının olmaması kabul edilebilir bir şey değil. Üniversite sadece öğrenilen eğitim görülen bir yer değil. Çoğu şeyin ilkinin yaşandığı yer. Hayatı anlamak kavramak, fikrinizin oluştuğu yer. İndirgemeci bir eşitlik anlayışı çok yanlış. Çok büyük bir eksiklik olduğunu düşünüyorum.” “Yeni normal olarak adlandırılan cinlerimi tepeme çıkaran bir şey, yazık bir şey. Dolayısıyla izleyebildiğim kadarıyla çalışmalarla, ortaya çıkan sonuçlarla düşüncelerim güçleniyor. Teorik derslerin dijital olarak yapılabilmesi mümkün. Ama projenin bu şekilde yapılabileceği konusunda endişelerim var… 20 li yaşlarını süren insanların kendi kozalarının içerisine sıkışıp kalmaları üzerinden çok tehlikeli. Bir flanör üzerine konuşmak mimarlık eğitiminin tahayyülünü dinlemekle gezgin haline getirmesi arasında fark var. Mimarlığı küçücük bir yere sıkıştırmak gibi görüyorum. Bence temas eğitim için gerekli.”
Peki temas yoksa ne yapmalı bunu dijitalleştirmeli mi sorusu Melike Altınışık’a yöneltildi. “Bir yandan evet dijital araçlara yatkın bir yönüm var fakat Nevzat Bey’e katılıyorum. Stüdyo birlikte yaşayarak gerçekleşmeli. Dijital ortamda bir araya gelişlerimiz zihinsel olarak bir araya geliyoruz. Zihinsel bir yolculuğa başlıyoruz. Düşünceleri mimarlıkla geliştiriyoruz, düşünceyi anlatım şeklimizi dijital programlar kullanarak sağlıyoruz. Dijitali bir araç olarak kullanıyorum ama hayatımı kolaylaştırmak için kullanıyorum. Benim için kalemden farklı değil. Dijital ortamlar düşüncenin üretildiği değil sergilendiği yerler.” Semra Uygur ise bu konudaki görüşlerini şu sözler ile aktardı: “Aslında uygulamalı beceri edinmek, gezmek önemli bir parçası. Bilerek gezmek daha öğretici bir ortam. Yarışmada da mimarlık mekanına ilişkin talep ettikleri şey özgürlükle ilgili. Özgürleşebilen bir ortam. İçinde bulunduğumuz ortam içinde bulundukları ortama mahkum kılan bir ortam. Uzakların yakın olması sözel işlev için olabilir ama mimarlık eğitim mekanlarının da öğrencilerin ufkunu açan bir durum olması mimarlık eğitiminde önemli bir durum. Bu süreci olumluyor olmak sürecin bitmesinden sonra bu eğitim mekanlarını daha da arttıracağı korkusuna kapılıyorum. Bütün eğitimler özgürlük mekanları ister. Mimarlıkta bu mekanlarda okumak öğrencinin ufkunu açıcı hedefler gösteriyor.”
Daha sonra Ömer Selçuk Baz “Bu mecra, bu dünya ancak destekleyici olarak kullanılır asla kendisi olamaz. Bir anlamda avantajlı bir an. Gidip bir yerlere bakmak, yalnız başına kalma durumunun tekrar masaya yatırılması… Bütün pandemi sürecinde sonuçta fiziki mekana dair iş yapıyoruz. Mekansız bir mecradasın mekanı tahayyül ediyorsun. Çok karışık. Kendi adıma hayatımın en önemli üretim dönemiydi. Kendi başına olma, kendi zamanını yaratma dönemiydi. Küçük bir tavsiye bu olabilir. Verimli bir şekilde bu süreci kullanmak gerekir.” sözleri ile konu ile ilgili görüşlerini ve deneyimlerini aktardı. Ekip bu konular üzerinde tartışmalara devam etti. Zaman zaman iki dost arasında gergin anlar yaşandı. Tartışmalar bu hız ile ilerlerken Semra Uygur’un izleyen öğrencilere ne hissettiklerini sorması ile yorumlar yığıldı. Neslihan Şık’ın sürenin bittiğini söylemesi üzerine Nevzat Sayın’ın süreyi uzatma önerisine rağmen ekibe yöneltilen sorulardan bir kaçı yanıtlanarak panelin sonuna gelindi.
Mubi işbirliği ile gerçekleştirilen sinema ve mimarlık ittifakını biçimleyen kavramlar ile Yeşim Ustaoğlu sinemasının ürettiği kavramlar arasındaki kesişimleri tartışmayı hedefleyen “35 mm Mekan: Kesmeler, Kopuşlar, Kaymalar” başlıklı panel Işıl Baysan Serim moderatörlüğünde, Asu Beşgen, Havva Alkan Bala ve Aynur Yeşim Ustaoğlu konuklarıyla birlikte gerçekleşti.
Baysan öncelikle panel içeriğinden bahsetti ve şu dört başlık altında ilerlendi : ilk olarak panel üst başlığı olan paradigma kayması, ikinci olarak Yeşim Ustaoğlu Sinemasında varoluş, deneyim, algı ve sinematografik ilişkisi, üçüncü başlıkta film bileşenlerinin kavramları ve son olarak Ustaoğlu’nın gelecek projeleri.
‘‘Mekanımı da böyle oluşturdum. Günlerce bakarak, ışığa bakarak, toprağın kendisini elleyerek…’’
Ustaoğlu filmleri kronolojik sırayla incelendiğinde ilk filmlerinde teyp, kaset çalar gibi ürünler kullanılırken ilerledikçe cep telefonu kullanıma geçilmesi, filmlerdeki İstanbul’un şu an böyle görülmemesi aslında gelişim sürecini ve nasıl bir paradigma kaymasına uğradığımızı bizlere gösteriyor. Ama karakterleri çok insan ve yaşam odaklı olarak ele almasının anlama ve yazma sürecini hızlandırdığını, hala da güçlü bir kavram olduğunu dile getiriyor. Mimarlık ve sinema alanlarındaki düşüncelerini dile getirdikten sonra ‘sinemada ne yapıyorsam, mimarlıkta da onu yapmaya başladım’ cümlesiyle de aslında mimarlık ve sinemanın ortak noktalarını ve aynı ele alış tarzını taşıdığını aktardı. Ve Havva Alkan Bala ekledi ‘‘Sinema ve mimarlık bu iki disiplin tamamen varoluşa dokunan şeyler.’’
Panelin üçüncü bölümünde Ustaoğlu filmleri üzerinden ilerlendiğinde tümünde ortak olarak alt temada muğlaklığın hep olduğunu, muğlaklık kavramına hep değindiğini aktardı. Asu Beşgen ise Ustaoğlu filmleri üzerine yaptığı çalışmalarından Kesmeler, kopuşlar, ve kaymalar kavramları olarak ‘Yol-Yolculuk’, ‘Kent-Taşra’, ‘Göç-Göçebe’, ‘Yersiz-Yurtsuz’, ‘Aidiyet-Aidiyetsizlik’ ; kesmeler, kopuşlar ve kaymalar mekanı olarak da kapı, pencere, merdiven ve sınırlar:parmaklıklar üzerinden örnekler verdi.
Yeşim Ustaoğlu son olarak henüz erken olduğunu dile getirerek ‘‘Artakalan’’ isimli çalışmasının müjdesini verdi. Ve gençlere her zaman sezgilerinin peşinden gitmeleri gerektiğini kendisinin öyle yaptığı, eğer bir dürtü varsa bunu takip etmelerini gerektiği vurguladı. Ve Işıl Baysan filmlerle alakalı gelen soru üzerine kendi seçkisi olan MUBİ işbirliği ile İstanbul Mimarlık Festivali kapsamında seçilen filmleri önerdi. https://www.istanbulmimarlikfestivali.com/mubi adresinden ulaşabilirsiniz. Bu panel sayesinde biz mimarlık öğrencileri de platformda belki de daha fazla Türkçe altyazılı mimari film seçkilerine yer verilmesi isteğimizi dile getirmiş olalım. :)